Çocuklarda İştah Problemi ve Beslenme Sorunları

İnsan yaşamındaki ilk iki yıl erişkin sağlığı için bir temel atma dönemidir. Bu dönemde sağlıklı beslenme, hem sağlıklı beyin ve sinir sistemi gelişimi için hem de sağlıklı bir bağırsak florasının oluşumu için kritiktir. Bu dönem davranışsal gelişim için de önemlidir; özellikle yeme davranışı çok büyük ölçüde bu dönemde şekillenmektedir. Yeni tatlarla tanışılan ve alışılan bu dönemde erişkin sofrası da kısmen şekil bulmaktadır. Tüm bu sebeplerden dolayı beslenmenin çok önemli olduğu bu yaş grubunda ne yazık ki gıda seçiciliği ciddi bir problem olarak karşımıza çıkabilmektedir.

GIDA TERCİHLERİ

İnsanların gıda tercihleri genetik ve çevresel faktörlerle şekillenir. İnsanoğlunun doğumsal tat tercihi tatlıdır; hiçbir bebek acıyı ya da ekşi gıdayı tatlıya tercih etmez ve kolay kolay kabul etmez. Bu tercihin altındaki nedenin tatlı gıdalardaki yüksek enerjinin olduğu, bunun yaşama güdüsünün bir gerekliliği olduğu düşünülmektedir. Benzer şekilde acı ve ekşiden uzak durmak bir yönüyle zehirden ve kontaminasyondan uzak durmak anlamına gelebilir. Yani bu doğumsal tercihlerin aslında insanın hayata tutunma ve korunma güdüsü olduğu görüşü hâkimdir.

Çocukluk döneminde en sık tercih edilen gıdalar; çikolata, şekerleme, kek, kurabiye, patates kızartması ve pizza gibi şekerli ve yağlı olanlardır. Oysa sebzeler gibi nötr tatlar çocuklar tarafından pek tercih edilmezler. Bu durum yaşama ve korunma güdüsünün bir devamı olarak kabul edilse de kontrol edilmezse obezite için önemli bir risk oluşturur, bir yandan da diğer gıdalara karşı iştahsızlık olarak algılanarak aile içinde önemli sorunlara neden olur.

Gıda tercihleri açısından dört tip gıda çevresi vardır:

  • Politik çevre (kurallar): Aile içindeki ve okuldaki beslenme kuralları
  • Fiziksel çevre (ulaşılabilirlik): Gıda satış yerleri (okul kantinleri)
  • Ekonomik çevre (ulaşılabilirlik): Gıda fiyatları ve çocuğun cebindeki para
  • Sosyokültürel çevre: O kültürde en çok tüketilen gıdalar

Bu çevreler gözden geçirildiğinde ailenin, içinde sosyokültürel, politik, fiziksel ve ekonomik çevreyi barındıran bir mikro çevre olduğu anlaşılmaktadır. Yani bir bebek ve çocuğun gıda tercihlerini belirleyen faktör büyük oranda anne babanın sunduğu gıdalar, tutum ve davranışlarıdır. İkinci sırada okulların yeme politikaları ve kantinlerdeki ulaşılabilirlik gelmektedir, zira çocukların zamanının çoğu okulda geçmektedir. Günlük sosyal hayat, her gün markette görülen gıdalar, televizyon, internet reklamları ve sponsorluklar da gıda tercihlerinde önemli bir paya sahiptirler.

NEOFOBİ: KORUNMA GÜDÜSÜNÜN YAŞAMA YANSIMASI

Neofobi nin kelime anlamı “yeni korkusu”dur, yeni (bilinmedik) gıdaları yemeye isteksizlik olarak kendini gösterir. Anne sütü almakta olan bebeğin tamamlayıcı gıdalarla tanışması döneminde başlar ve 2-6 yaş döneminde pik yapar. Neofobi, koruyucu bir reflekstir; bebeğin anne sütünden kesildiği, zararlıya en çok maruz kaldığı, özellikle emekleme, yürümeye başlamasıyla birlikte anne gözetiminden uzaklaştığı ve laftan anlamadığı bu dönemde çocuğun zararlı gıdaları tüketmesini engelleyen bir mekanizmadır. Yaşla birlikte azalır, ancak yaşlılarda bilinmedik gıdaların rahatsızlık verebileceği endişesi ile neofobide yeniden bir artış gözlenir.

Bebeğin veya çocuğun gıdalara ait içsel bir tanımı vardır, yani yeni bir gıdayla karşılaştığında onu sevdiği gıdalara benzerlik açısından (görsel-koku) değerlendirir ve yeni gıda bu tanıma uymuyorsa reddeder, aksi takdirde tadar. Aslında gıdalarla tanışma bebek henüz anne karnında iken, amniyon sıvısına geçen kokularla başlar ve anne sütüne geçen kokularla devam eder. Anne sütü ile beslenen çocukların yeni gıdalara, özellikle meyvelere daha kolay alıştığı bilinmektedir.

Neofobi her çocukta farklı düzeydedir ve olguların 2/3’ünde genetik temelli (anne-babada neofobi) olduğu düşünülmektedir. Ayrıca anne-babanın eğitim düzeyi, sosyoekonomik durum ve bebeğin kaygısı ve duygusallığı ile de ilişkilidir.

TAT ÖĞRENME SÜRECİ

Gıda bir kere denendiyse neofobi yenilmiş anlamına gelir. Bundan sonraki aşama tat öğrenme sürecidir. Tadın öğrenilebilmesi ve kabul edilebilmesi için tekrar tekrar başarılı denemeler gereklidir. Yapılan çalışmalar bebeklere yeni gıdaları kabul ettirmek için yaklaşık 10-15 pozitif denemenin gerekli olduğunu ortaya koymuştur. Bu uzun ve bazen zorlu deneme süreci birçok anne tarafından iştahsızlık olarak yorumlanmaktadır. Oysa neofobi ve iştahsızlık birbirine karıştırılmamalıdır. Eğer yeterli denemeler uygun zaman ve ortamlarda yapılmış ve buna rağmen ısrarlı ret durumu varsa seçici veya iştahsız çocuktan bahsedilebilir.

TAT ÖĞRENME SÜRECİNDE ANNE-BABANIN ROLÜ

Tat öğrenme sürecinde anne babalık özellikleri, model olma ve uygun gıdayı sunma önemlidir. Anne-babalık tarzı her ailede farklıdır ve temelde çocuğu kontrol etme ve ilgi ile ilişkilidir. Dört tip anne-babalık tarzı vardır:

  1. Otoriter/demokratik (kural koyan ve ilgili-yanıtlı)
  2. Serbest/hoşgörülü (kural koymayan ve ilgiliyanıtlı)
  3. Otoriter (kural koyan ama ilgisiz-yanıtsız)
  4. İhmalkâr (kural koymayan, ilgisiz-yanıtsız)

Bu dört tarzdan en ideal olanı “kural koyan ama çocuğun açlık tokluk ipuçlarını anlayıp ona göre çocuğuna yanıt veren” anne-babalık tarzıdır. Uygulamada anne-babanın uygun gıdayı temin etmesi ve model olması gereklidir. Bebek ve çocuklar üzerinde anne, babadan daha etkili bir faktördür.

Yeme hususunda zorlama kısa dönemde etkili ancak uzun dönemde ters yönde işleyen bir yöntemdir. Zorlama, çocuğun kendini kontrol yeteneğini azaltır; açlık tokluk hissini köreltir ve ileride gelişecek obezite riski için etkili bir faktördür. Yemek için yapılan baskı, ister sözel, ister ödülle, isterse de ceza ile olsun gıdanın kabul edilirliğini azaltmaktadır.

Özetle anne-baba uygun gıdayı uygun zamanda sunar (temin edici), çocuk ise alıp almayacağına ve miktarına karar verir. Yani ne yeneceği ve ne zaman yeneceği anne kararıyla, ne kadar yeneceği ise çocuk kararı ile olmalıdır. Yeme-yedirme süreci bir mücadeleye dönüştürülmemelidir. Zira annenin yedirme hevesini öğrenen çocuk kontrolü ele alır ve gıdayı kabul veya reddetmesi kendi keyfine, anneyi memnun etme veya kontrol etme ihtiyacına göre belirlenir.

DUYARLI BESLENME

Tamamlayıcı beslenme pratiği içinde, sağlıklı beslenme davranışı geliştirmek için uygulanması gereken yöntem duyarlı beslenmedir. Duyarlı beslenmenin temel prensipleri şunlardır:

1. Beslenme zamanı: sevgi ve öğrenme zamanıdır

2. Açlık ve tokluk ipuçlarına duyarlı

3. Çocukla konuşarak ve göz teması kurarak

4. Olumlu sözel teşvik ile

5. Yemesine yardım ederek ve kendi kendine beslenmeyi teşvik ederek

6. Sözel ve fiziksel zorlama olmaksızın

7. Yaşına uygun araçlarla

8. Korunaklı ve konforlu bir çevrede

9. Bebeğin olumlu duygusal ilişkide olduğu

10. Bebeğin kişiliğini bilen kişi tarafından beslenmesi

Duyarlı beslenme uygulaması esnasında elbette bir takım sıkıntılar çekilecektir. Kaşık kullanmak zaman alır, bu dönemde bebek yavaş ve etrafa dökerek yiyecektir. Acele ettirmeden, keyif almasına izin vererek ancak ne kadar yediğini kontrol edip gerektiğinde destek vererek, basit, bebeği fazla heyecanlandırmayan küçük oyunlar kullanarak öğün tamamlanabilir. Bebek uykulu iken veya susuzken beslememek gerekir. Ancak yemek öncesi çok su içilmesine de izin verilmemelidir. Yeme reddi ile karşılaşıldığında fazla ısrarcı olmadan bir sonraki öğün beklenmelidir. Aynı gıdaya ısrarlı ret varsa besin farklı bir kombinasyonla sunulabilir.

NEOFOBİ İLE BAŞ ETME

Neofobi bebek için koruyucu refleks olsa da anne için önemli bir sorun haline dönüşebilir. Özellikle neofobinin doğal bir süreç olduğunu bilmeyen anne için yeni besinleri reddeden bir bebek iştahsız bebek damgasını almıştır. Oysa anne bebeğinin tüketmesini istediği çok fazla gıda olduğunu düşünmektedir ve acele etmektedir. İster bebek ister çocuk olsun, neofobiyi yenmenin ilk kuralı besinle ilgili önyargıyı kırmaktır. “Yeni gıda kötüdür” fikrinin en baştan yerleştirilmemesi için ilk tamamlayıcı gıdaların lezzetli olması (örneğin meyveler) iyi bir taktik olabilir. Besinle ilk tanışmanın keyifli bir ortamda olması, anne veya bebeğin sevdiği başka bir kişi (kardeş, baba, vs.) ile birlikte yeme (model olma), besinin sevilen bir gıdaya benzetilerek ifade edilmesi veya sunulması (sevilen bir gıdayla-sosla) ve yüz ifadesi ile de olsa beğenildiğinin bebeğe gösterilmesi (reklam yapma) kabul edilebilirliği artırabilir.

SEÇİCİ-İŞTAHSIZ ÇOCUĞA YAKLAŞIM

İştahsız ya da seçici çocuklar anneler tarafından farklı şekillerde tanımlanabilirler. Birkaç çeşit gıda dışında başka bir şey yemeyenler, katı veya pürtüklü gıda ile öğürenler, bazı özel gıdaları tüketmeyenler, hiçbir şey yemediği ifade edilenler ve bazı kıvam veya dokuları reddedenler (duyusal gıda reddi), bu kapsamda ele alınabilir. Bu çocuklardan bir kısmı aktif, oyunu seven ve neşeli iken bir kısmı içine kapanık olabilir. Yüksek oranda seçici çocuklar yeterli çeşitlilikte gıda tüketmezler, genellikle daha az miktarda sebze-meyve tüketirler ve şekerli gıda eğilimleri olabilir. Bu durum hem bazı mikrobesin eksikliklerine hem kabızlığa hem de bazen şişmanlığa neden olabilir. Aşırı seçici çocuklar bazı cisimlere dokunmaya, ışığa, gürültüye de aşırı reaksiyonlu olabilirler, bazı kıvamdaki gıdalarla öğürmeye ve kusmaya eğilimlidirler. Kaygı ve obsesif kompülsif semptomlar saptanabilir. Bu çocuklarda açlık oluşturmak iştahı açmadığı gibi endişe ve stresi artırabilir. Büyüme sorunu olan altta kronik bir hastalığı olan çocuklar mutlaka tıbbi destek almalıdırlar.

Özet olarak iştahsızlığı olan küçük çocuklarda beslenmeyi geliştirme stratejileri şunlardır:

1. Düzenli ana öğünler
2. Öğünlerin aile ile birlikte olması (anne-baba yemeğine istek daha yüksek)
3. Öğünlerin 30 dakikadan fazla uzatılmaması
4. Yaşa uygun porsiyonların sunulması, tabağa azar azar koyma, yedikçe artırma
5. Önce katıların daha sonra sıvı gıdaların sunulması
6. Masaya oturmaktan endişeli ise çocuğun rahatlatılması
7. Nötral atmosfer sağlanması (aşırı ilgi olmamalı)
8. Kendi beslenmesi için teşvik ve yeterli özgürlük için sofra bezi ve mama önlüğü kullanımı ve ağız temizliğinin yemek sonrasına bırakılması
9. Beslenme esnasında büyük oyunlara izin verilmemesi
10. Yemekle ilgilenmiyorsa 10–15 dakika sonra sofranın kaldırılması
11. Başlangıçta kızgınlıkla yemekleri fırlatıyorsa hemen sofranın kaldırılması
12. Tükürme, öğürme, kusma olduysa öğünün sonlandırılması
13. Yüz buruşturma, isteksizlik belirtisi varsa o gıdayı sonraki öğünde sevilen başka bir gıdayla az miktarda sunma
14. Çok sevdiği ancak öğüne uygun olmayan gıdayı öğününe az miktarda dâhil etme ancak öğün dışında izin vermeme
15. Ara öğünlerin kaldırılması, arada atıştırmanın yasaklanması
16. Şekerli içecek-meyve suyundan uzak durma
17. Gıdaların ödül veya ceza olarak kullanılmaması
18. Video-TV-internet kısıtlaması (maksimum günde 2 saat)

Prof. Dr. M. Ayşe Selimoğlu tarafından yazılmış ve Koruyucu Sağlık Rehberi Bölüm 37’de yayınlanmıştır. İlgili yayın editörünün izini ile sitemizde paylaşılmıştır.

KAYNAKLAR
1. Dovey TM, Staples PA, Gibson EL, Halford JC. Food neophobia and ‘picky/fussy’ eating in children: a review. Appetite 2008;50:181-93.
2. Birch LL, Davison KK. Family environmental factors influencing the developing behavioral controls of food intake and childhood overweight. Pediatr Clin North Am 2001;48:893-907. 3. Birch LL, Fisher JO. Development of eating behaviors among children and adolescents. Pediatrics 1998;101:539-49.


Yorumlar