Sağlık nedir, Çocuk Sağlığı ve Ruh Sağlığı
Sağlık, Dünya Sağlık Örgütü tarafından, “bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali” olarak tanımlanmaktadır. Bütüncül sağlık kavramı içerisinde önemli bir yapı taşı olan ruh sağlığı ise “kişinin kendisi ve toplumsal/ fiziksel çevresi ile denge ve uyum içerisinde olması” olarak tanımlanabilir. Erişkinler için geçerli olan ruh sağlığı tanımının genellikle çocuk ve ergenler için de doğru olduğu söylenebilir. Ancak, çocuğun sürekli gelişen ve değişen bir insan yavrusu olduğunu göz önüne almak, yani çocuk ve ergende ruhsal olarak sağlıklı olabilmenin dönemsel gelişim basamaklarını edinebilmeye de bağımlı olduğunu bilmek gereklidir.
Gelişim, organizmada içsel ve dışsal etkenler sonucunda, ardışık olarak ortaya çıkan bir dizi değişiklik olarak tanımlanır. Gelişim, büyümeden farklıdır ve yeni beliren yetenekler ve davranış örüntüleri ile gerçekleşir. Çocuk ve ergenlerde bedensel, zihinsel, toplumsal ve ruhsal gelişim birbiriyle ilişkilidir ve belli bir koşutluk içerisindedir. Gelişim hızı, gelişim basamaklarına ve çevresel şartlara göre değişebilir. Gelişimsel süreç içerisinde eski yetenekler yenileri ile yoğrularak yeni bir bireşime erişilir. Gelişimsel sürecin amacı bireyin olgunluğa erişmesidir. Bu amaç içinde birbiriyle ilişkili iki süreç yer almaktadır; organizmada yer alan, öğrenmenin katkısı olmadan beliren, türe özgü yetilerin ortaya çıkışı olarak tanımlanan “olgunlaşma” ve “öğrenme/ toplumsallaşma“. Olgunlaşma sürecinin başlattığı gelişmeyi tamamlamak için öğrenmenin gerekli olduğu söylenebilir.
Ruhsal Olarak Sağlıklı Olabilmek
Çocuk ve ergende ruhsal olarak sağlıklı olabilmenin ilk şartının, bebeklik döneminde kendisine bakım veren kişiyle ya da annesiyle sağlıklı bir ilişki kurabilme, bakım verenden ayrılığa büyük kaygı ve öfkeye kapılmadan katlanabilme yetisi olduğunda çeşitli ruhsal gelişim kuramları uyuşma halindedir. Karşılıklı etkileşen bu iki organizmanın bütünleşmesindeki temel öğeler süreklilik, tutarlılık ve aynılıktır. Yani bebek ve annenin ilişkisinde süreklilik vardır. Bakım biçimi toplumun gereklerine ve olanaklarına göre bir tutarlılık içindedir. Bebeğin zihninde oluşan imgesel kişilerle ona bakım veren kişiler aynı kişilerdir. Anne çocuk ilişkisindeki bu süreklilik, tutarlılık ve aynılığın çocukta “temel güven duygusunun” özünü oluşturduğu, bu sayede bebeğin çevreye ve kendisinin bakılmaya değer bir varlık olduğuna güvenini geliştirmesine yardımcı olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla, aile içinde büyüme olanağı bulamayan, kendisine bakım verenler sık sık değişen, annesiyle doğum sonrası ilk 6 ay içerisinde yeterli zaman geçiremeyen bebeklerde temel güven duygusunun yeterince gelişemeyeceği ön görülebilir. Temel güven duygusu yeterli ölçüde gelişemeyen bebeklerde uyku, yemek ve benzeri fizyolojik işlevlerin de düzensiz olacağı varsayılmaktadır.
Olgunlaşma sürecinin tamamlanması için toplumsallaşma ve öğrenmenin gerekli olduğunu daha önce belirtmiştik. Temel güven duygusunu oluşturabilmiş, davranışları, fizyolojik işlevleri, dürtüleri ve duygu durumunu düzenleyebilme becerileri belli bir seviyeye gelmiş olan çocuklarda yaşıtlarıyla ilişki kurabileceği, toplumsal becerileri öğrenebileceği ve engellenmeye dayanma yetisini destekleyebilecek ev dışı bir ortamın bulunmasının son derece önemli olduğu söylenebilir. Günümüzde giderek yaygınlaşan televizyon ve bilgisayar oyunları, toplumsallaşma ve öğrenmenin yerine geçemediği gibi, ileride ortaya çıkabilecek dikkatini odaklayabilme, sürdürebilme ve akademik becerilerle ilgili sorunlara katkı da yapabilmektedir.
Çocuk ve ergenlerde ruhsal olarak sağlıklı olabilmenin yapı taşlarından biri de çocuğun hayatın zorluklarına, karşısına çıkabilecek zorluklar ve hayal kırıklıklarına katlanabilmesidir. Engellenmeye dayanabilme için temel güven duygusunu oluşturabilme ve toplumsal becerilerin kazanılmasının yanında çocuk ve ergenin çevresindeki kural ve yaklaşımların da tutarlı ve benzer olmasının gerektiği söylenebilir.
Diğer yandan ergenliğin ve ergenlikte ruhsal yapının özellikleri değerlendirildiğinde, ergenliğin başlangıcının biyolojik değişikliklerin ortaya çıktığı puberteye bağlanması konusunda bir uyuşmanın olduğu, bitiş zamanı konusunda ise çeşitli görüşlerin bulunduğu görülmektedir. Ergenlik, zamansal sınırlarının dışında normallik ve anormalliğin ayrımında da zorlanılan bir evredir. Örneğin erken ergenlik olarak adlandırılan 12-14 yaş arasında bedensel kaygılar, ayna karşısında, değişik kıyafetler ve saç modelleri deneyerek geçirilen zaman olağan olarak kabul edilmektedir. Bazen bu kaygılara diyet yapma, kilo verme gibi çabalar da eşlik edebilir. Bu evrede aynı cinsten yakın arkadaşlıklar, yaşamın anlamı veya benzeri soyut konularla uğraşma, duygusal oynaklık da görülebilir. On beş ve 18 yaşları arasında yaşanan orta ergenlikte anne ve babadan ayrışma çabaları, arkadaş gruplarının önem kazanması, karşı cinse yönelme, internet ve cep telefonu ile uğraşma görülebilir. Geç ergenlik ise on sekiz yaşında başlar ve gencin mesleki anlamda kendisini tanımlaması, “ben kimim?” sorusuna güvenle, aynı biçimde ve süreklilik gösteren bir yanıt verebilecek olgunluğa erişmesiyle sonlanır. Ergenlik hem ergen, hem de ailesi için oldukça zorlayıcı bir evredir ve bu evrede ortaya çıkabilecek iletişim sorunları gencin ne tam olarak erişkin, ne de çocuk olduğu kabul edildiğinde, belirli sınırlar içerisinde kendisine sorumluluk verilebileceği, başkasıyla karşılaştırılmamasının, özerkliğine ve sırlarına saygı gösterilmesinin gerektiği, duygularında ve davranışlarında değişkenliğin normal olabileceği göz önüne alındığında azaltılabilir.
Çocuk ve ergenlerde ruh sağlığını koruyabilme ve sürdürebilme için her çocuğun biyolojik işlevleri bakımından farklı ve kendisine özgü olarak dünyaya geldiğini ancak ne biyolojik ne de çevresel etkenlerin tek başlarına gelişen bireyin geleceğini tamamen etkilemediğini de göz önüne almak gerekmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Ali Evren TUFAN tarafından yazılmış ve Koruyucu Sağlık Rehberi Bölüm 43’de yayınlanmıştır. İlgili yayın editörünün izini ile sitemizde paylaşılmıştır.
KAYNAKLAR
1. Greenspan SI, Wieder S. Infant and Early Childhood Mental Health. American Psychiatric Publishing Inc., Washington D.C. 2006.
2. Christakis DA, Zimmerman FJ, DiGiuseppe DL, McCarthy CA. Early Television Exposure and Subsequent Attentional Problems in Children. Pediatrics 2004; 113 (4) 708– 713.
3. Yörükoğlu A. Çocuk Ruh Sağlığı: Çocuğun Kişilik Gelişimi, Yetiştirilmesi ve Ruhsal Sorunları. 30. Basım, Özgür Yayınları, İstanbul; 2010.
4. Gürkan K, Bilgiç A, Türkoğlu S. Kısa Bildiri: Yaygın Gelişimsel Bozukluklar Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğuna Dönüşebilir: Vaka Örneklemeleri. Turkiye Klinikleri J Pediatr Sci 2007, 3(3):31-38.
5. Yörükoğlu A. Gençlik Çağı: Ruh Sağlığı ve Ruhsal Sorunlar. 11. Basım, Özgür Yayınları, İstanbul; 2000